Lübnan’da geçtiğimiz yaz çöp krizinden doğan protestolar 1 aylık aradan sonra dün yeniden Beyrut’ta Riad el Sohl meydanındaki parlamento binasının önünde gerçekleşti. Geçtiğimiz Haziran ayında atık sahasının dolması ile başlayan çöp krizi, yeni bir saha bulunamaması ile daha da derinleşmiş, Temmuz ayına gelindiğinde başkent Beyrut ve çevresindeki şehirlerde sokaklar biriken çöplerden ve kokudan geçilemez olmuştu. Krizin çözülememesinden siyasi partilerin kaygısızlığını ve yerel yönetimlerdeki yolsuzlukları sorumlu tutan Lübnan halkı, sosyal medyada “Leş Koktunuz!” hashtagı ile bir araya gelerek Ağustos ayından itibaren Beyrut’taki parlamento binasının önünde birçok kere eylem yaptı.
Ülkenin son 10 yıldır gördüğü en kalabalık sokak protestolarına Şii, Sunni, Durzi ve Hristiyan kesimlerden farklı siyasi görüşlerdeki eylemciler katılırken, alınan ortak karar meydanlarda hiçbir parti bayrağına yer vermemek olmuştu.


Oysa Lübnan parti bayraklarını takip ederek girdiğiniz mahallenin Şii mi Sunni mi olduğunu anlayabileceğiniz bir ülke. İç siyasetteki mezhepsel ve etnik çekişmeler çöp krizinden, memur maaşlarının ödenmemesine, yerel yönetimlerin çalışamamasından, 1,5 yıldır cumhurbaşkanının seçilememesine kadar birçok alanda siyasi tıkanıklığı da beraberinde getiriyor. İşte You Stink Hareketi de tam olarak buna itiraz ediyor. Eylemlerin nasıl hükümet karşıtı kitlesel bir eyleme dönüştüğünü eylemcilerden biri, “Çöp krizinin bile temelinde mezhepsel çekişmeler olduğunu anladığımızda hareketin boyutu değişti” diye anlatıyor.
“Mezhep duvarlarını aştık”
Ancak meydandaki polis şiddetinin dozu da giderek artıyor. Geçtiğimiz ay eylemleri görüntüledikten sonra evine dönerken polis tarafından darp edilerek gözaltına alınan fotoğrafçı Hasan Chamoun, şunları anlatıyor:
“İlk büyük protestonun gerçekleştiği gün (22 Ağustos) polis bir anda hiçbir şey yapmadan duran insanlara vurmaya başladı. Bu resmen eylemcileri provoke etmeye yönelik bir taktikti. İkinci gün polisin tazyikli su ve biber gazıyla saldırmasının ardından artık eylemciler de agresif bir tavır aldı. Zaten aynı gün eylemleri yatıştırmak için devlet meydana asker yolladı.”

Hareketin temsilcilerinden Nizar Ghanem, Lübnan’daki durumu Türkiye’ye benzetiyor; “Bu protestolar gösterdi ki ‘Lübnan’da devlet yok’ demek yanlış. Protestocular ‘mezhep duvarları’nı aşıp doğrudan iktidarın gücünü tehdit ettiğinde gördük ki devlet yeniden ortaya çıkıyor ve kendi insanına vuruyor. Bu anlamda demokrasi Lübnan’da bir komedi, eğer sana yapıştırılan kimliğe göre oynarsan var. Aslında Türkiye’ye benzer bir durum ve belki dünyanın geri kalanına da” diyor.
“Gezi’nin yarattığı potansiyeli yakalayabiliriz”
Ghanem, eylemlerin geleneksel siyasi partilerin iç dinamiklerini sorgulaması gerektiğinin farkına vardığınıbelirterek şöyle devam ediyor:
“Gezi Parkı’na benzer bir şekilde, ilerici bir platformun doğması potansiyelini yakalayabiliriz. Şu anda ihtiyacımız olan en önemli şey Lübnan’da seküler ve yolsuzluk karşıtı bir kitlenin birliğini sağlamak. Ekolojistler, feministler, solcular ve liberaller arasında kurulacak bu koalisyon yeni bir politika alanı sağlayabilir. Bu koalisyonla Lübnan’ı gittikçe boğan kutuplaşmadan da çıkabileceğimize inanıyoruz. Şimdiden binlerce Lübnanlı sokaklara çıkarak siyasi bir dönüşüm yarattı. Başlangıçta her parti, hareketi diğerlerine karşı kullanmayı denedi. Örneğin, Hizbullah medyası bizim onlardan yana olduğumuzu geri kalan partilere karşı ayaklandığımızı duyurdu. Bu tutmayınca Amerikan ajanı ilan edildik. Daha sonra 14 Mart Hareketi (Suud Kampı) aynı şeyi denedi, yapamayınca İran ajanı olduk. Ama biz hep dürüsttük, sloganımız ‘Kelon yeni Kelon’, (#AllmeansAll). Yani biz birbirini beslediğine inandığımız bütün bu güç odaklarına karşıyız, hepsine. Lübnan’da yaşanan siyasi tıkanıklığın sorumlusu olarak bütün partileri sorumlu tutuyoruz.”

“Bölgedeki ikiliklerin arasında çoğulçu bir üçüncü ses gerekiyor”
Ortadoğu’da mezhepsel ayrılıkların gittikçe derinleştiği bir dönemde Lübnan’daki bu mücadele oldukça zor olacağa benziyor. Lübnan 4 milyon nüfusunun içinde 18 ayrı eatnik ve mezhepsel grup barındırıyor. Geçmişte yaşanan iç savaş sonrası, iç siyasetteki denge oldukça hassas bir durumdayken, Suriye’deki savaş bu anlamda yeniden tansiyonu yükseltti. Bu noktadan bakıldığında aslında eylemlerin kitleselleşmesi önem kazanıyor. “Bu hareket ülkedeki mezhepçi bölünmeyi kırdı. Bizim yaşadığımız bölge, oldukça kutuplaşmış ve aslında anti-mezhepçi yaklaşımın hiçbir güç odağının işine yaramadığı bir yer. Bu anlamda, rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu hareket, bölge çapında dahi, üçüncü bir ses halini aldı” diye açıklıyor Ghanem. “Biz ne Suudi Arabistan’la ne Türkiye’yle, ne de İran ya da Rusya ile birlikteyiz. Biz bu bölgede güç savaşı veren ve insanları susturan emperyal güçlerinin hepsine karşı özgürlükçü bir ses çıkardık. Adil, eşit ve özgür bir yaşam hakkı için bölgedeki ikiliklerin arasında çoğulcu bir 3. sese ihtiyaç var.”
Ezgi Durmaz – Beyrut
Bu yazı ilk olarak Zete‘de yayınlanmıştır.
Bir Cevap Yazın